INSTAGRAM

NERELERE GİDİLİR?

TARİFLER

Aşk & İlişkiler

İhtiyaçlar Yakınlaştırır

İşbirliği içinde olmaya gönülden inanıyorum; bu yüzden başkalarına yardım etmek için genelde elimden geldiğince en iyisini yapmaya çalışmışımdır. İş yerinde de, kişisel hayatımda olduğu gibi, aynı şekilde çevredeki insanlara yardım ettiğimi söyleyebilirim. Mesela, değişme kabininde hiç tanımadığım  birisine elbise askısında ya da fermuarında yardım etmek, bir arkadaşımı zor zamanlarında dinlemek, yol ortasında yürüyen bir tırtıl ezilmesin diye onu çimenlerin üstüne bırakmak, bunlar benim için çok tanıdık senaryolar. Bir keresinde, şikayet etmiyorum ama, cok yaşlı olan karşı komşumun en yakın kiliseye yürümesine yardım etmiştim. Yol yaklaşık yarım saat sürmüştü ve komşum hızlı yürüyemediği için yağmurda baya ıslanmıştım.

Konu bana geldiğinde ise durum çok farklı. Çelişkili davranışlar gösteriyordum diyebililiriz. Uzun bir süre, bağımsız olmam ve kendi sorunlarımı kendi kendime çözmem; yalnız başına yola devam etmem gerektiğine dair derin saplantılı hislerim vardı.

En basitinden, arkadaşlarımın tren istasyonundan beni almayı teklif etmesi ya da yıllardır tanıdığım bir arkadaşımın buzdolabından yemek yemek gibi olaylar benim icin sıkıntı yaratıyordu. Bir şekilde çok fazla sey talep ettiğim ve sınırları aştığım yönünde paranoyak duygular  hissediyordum. Sanki istediğim şeyi söylediğimde insanlar benim hakkımda yanlış düşüncelere kapılacak veya beni küçümseyecek davranışlarda bulunacaklardı. İsteklerimi belirtmediğim zamanlarda da, yeterince açık olmadığımı hissederek, arada bir mesafe yarattığımdan korkuyordum.

Saçma gelebilir biliyorum, ama hayatımın çoğunluğunda böyle hissettim.

Günün sonunda anladığım gerçek ise tam olarak şu: başkalarının bana yardım etmesini istemiyordum çünkü ancak bu şekilde kendimi koruyabiliyordum. Kendimi garip bir sekilde daha güvende hissediyordum. Yardım istemek kendimi aciz, muhtaç pozisyonuna düşürmeme sebep oluyordu. Eğer her zaman kendi işlerimi kendim halledersem, hiçbir zaman acziyet yaşamam gerekmeyecekti.

Kendi içimde yaşadığım bu “güven” sözde bir ödüldü. İnsan ilişkilerinin en temelinde birbirimize yardım etmek yok mu? Toplum olarak aynı amaç için yardımlaşmamız birlik olmamız gerekmiyor mu? En yakın dostlarımız bir zamanlar benzer zorlukları birlikte aşabildiğimiz insanlar değil mi? Birbirimize destek olduğumuz insanlar…

İtiraf etmem gerekirse, iş hayatına başlamadan önce kendimi çok da fazla yalnız hissetmiyordum; okuldaki arkadaşlarımı hep belli bir mesafede konumlandırmak sonuçta benim elimdeydi. Tabi ki hayat ciddileştikçe durum da ciddileşmeye başladı. İlk başlarda ofiste kurduğum güzel arkadaşlıklar, sevdiğim insanların dağılmasıyla yok olmuştu. Geri kalan herkesin ise bir derdi vardı. Plaza insanı tabi ki dünya üzerindeki en çok işi yapan insandı (!) ve iş çıkışında yetişmesi gereken çok önemli (!) yerler vardı.

Dolayısıyla, herkesin kendince bir derdi olduğunu düşünüyordum; kimseye yük olmaya hakkım yoktu sonuçta. Bu yüzden ne zaman yardıma ihtiyacım olsa içten içe bir takım bahaneler üretiyordum. “İnsanlara yük olmaya hakkın yok” diye düşündüğüm zaman aslında gerçekten söylemek istediğim “Reddedilmekten korkuyorum”du.

Eğer beni tanıyorsanız, bu yazdıklarımı okuduğunuzda belki o zamanlarki beni daha yakından anlamış olursunuz. Yukarıda yazdıklarım bir zamanlarki beni o kadar iyi yansıtıyor ki, gerçekten bunları yazarken derin bir rahatlama hissediyorum. Hatta bir noktada hissettiklerim komik bile geliyor. Olgunlaştıkça ve değiştikçe, eski düşüncelerimin ne kadar absürt olduklarını anılıyorum.

Peki boyle bir durumda ne yapmalıyız?

 

Okumaya Devam Et

Farkındalık & Huzur

Saplantılı Düşünceler

Kendi zihninizde bir mahkum gibi hissettiniz mi hiç? Olumsuz olayları sürekli zihninizde oynatıyor musunuz veya takıntılı mısınız? Sorularıma evet cevabını verdiyseniz yardım için buradayım!

Saplantılı düşünme, başka bir deyişle ruminasyon, beyninizinden atmak istediğiniz o salak reklam melodisinin tekrar, tekrar ve tekrar oynaması gibi. Zaman zaman kendinizi aynı çarkın içinde dönen bir hamster gibi hissediyorsunuz ya da bozulmuş bir plak… Sanırım insan olmanın sanrılarından biri de bu: takıntılı düşünceler.

İşte sizin, benim gibi endişeli insanlar, hayat güzel güzel devam ederken bile negatif düşünceler üzerinde hiper odaklanma eğiliminde oluyor.  Sanki beyinlerimiz olumsuz deneyimleri sürdürecek pozitif düşünceleri atmaya çalışıyor. Ruminasyon tahminimizden de ciddi bir sorun olabilir çünkü nadiren bir durumla nasıl başa çıkılacağı konusunda yeni bilgiler veya çözümler sunar. Bunun yerine bu takıntılı düşünceler bizi duygusal olarak devirir ve olumsuz duygulara yoğunlaşmamıza sebep olur.

Öyleyse, kendimizi takıntılarımızdan nasıl kurtarabiliriz?

Okumaya Devam Et

Yoga & Meditasyon

Sonbahar ve Yoga

Bütün yaz aylak aylak dolaştıktan sonra kendimizi antik yoga uygulamasına tanıtmak için şu andan daha iyi bir zaman düşünebiliyor musunuz?

Sadece 10 gün sonra, 22 Eylül Cuma günü, sonbaharın gelişini kutluyor olacağız. Kimimiz için sonbahar en romantik ay; kimimiz içinse düşen yapraklar ufuktaki kış fikriyle flört etmekte. Güneşin bize daha erken elveda demesiyle birlikte günlerin kısaldığını anlıyorum; tabi ki bu durum ister istemez yeni yılın habercisi oluyor. Daha sağlıklı yemek seçenekleri ve egzersizle birlikte ruhuma ve bedenime daha iyi bakmam gerektiğini hatırılıyorum her sene.

Sonbaharla birlikte gelen hepimizin tanıdık olduğu monoton değişime burun kıvırmaktansa, onu memnuniyetle karşılıyorum ve derin kış uykuma dalmadan önce kendimi bu sene son bir defa daha arındırma fırsatını yakalıyorum. Çevremde artık tek tük kalan asi kır çiçekleri gibi, hırçınlaşan doğada esin kaynağı buluyorum.

Yılın son zamanında giderek daha karmaşık, dikkatimizi dağıtan teknoloji ve tüketim odaklı modern yaşamlarımızdan biraz da olsun kurtulup nefes alabilmek için yogadan daha mükemmel kaçış noktası yok bence.

Şu anda sahip olduğumuz/olabileceğimiz barış ve memnuniyeti bulmak her zaman en zorlu gorevlerden biri ve yoga, doğanın sakinleşmesiyle birlikte, bu çok arzu edilen sükuneti bulmak için bize gereken araçları tüm kalbiyle sağlıyor.

Yogayla çikolata arasında çok büyük benzerlikler var.  Daha önce çikolatanın tadına bakmadan yaşayan bir insan, kaçıracak bir şeyi olmadığı için mükemmel bir şekilde hayatına devam edebilir. Ama o grubun dışında kalan biz faniler için, o tadı aldıktan sonra geri dönüş yok!

Tabi ki çikolataya katiyen yer olmayan diyetlere katlandığınızda, o hiç olmamış gibi hayatınıza devam edebilirsiniz. Ancak tanıdık tadın yol açtığı zevk her zaman aklınızın arkasında bir yerlerde kalır.

“Bu sonbahar yoga yapmaya başlıyorum ve artık geri dönüşü yok.” diyorsanız, sizi hemen aşağıya alalım:

Okumaya Devam Et

Değişim & Zorluklar

BİZE HER GÜN BAYRAM

Eski bayramlar ne kadar coşkuluydu değil mi? Herkes bir aradaydı; bayramların gelişini dört gözle beklerdik. Televizyonlarda sadece “bayram özel” programları yayınlanırdı. Özellikle bayramdan birkaç gün öncesi hazırlıklar ve tatlı bir telaşla geçerdi. Aylar öncesinden yolculuğa hazırlık başlar; otobüs biletleri alınırdı ya da arabanın bakımı yapılırdı. Ne de olsa yolumuz uzun, bayram trafiği ise kaçınılmazdı.

Çocukluğumda bayramlar, çoğunlukla Mersin’de anneannemin evinde geçerdi. Koca koca tencerelerde birbirinden lezzetli yemekler kurban kesildikten hemen sonra hazırlanmaya başlanırdı. Dayılarım ve teyzelerimden oluşan geniş ailemiz bayramın ilk günü öğle yemeğini başka bir yerde yemeyi düşünemezdi bile. Saat 10’dan sonra evin içine o 20 kişilik geniş aile doluşur, yakın akrabalar ve misafirlerle birlikte ev gün sonuna doğru gittikçe kalabalıklaşırdı. Anneannemin yemekleri çok meşhurdu, o evden yemek yemeden çıkan tek bir insan bile olmazdı, son güne kadar da öyle oldu. Mutfağı o kadar bereketliydi ki; herkesin hem gözü hem de karnı doyardı. Her kafadan bir ses… Biz çocuklar neşeli, büyükler sohbet peşinde… Erken uyandığımdan mıdır, o lezzetli yemekleri kaçacak gibi yememden midir bilemem ama hep öğleden sonraları tatlı bir uyku tutardı beni. Gelen giden çok olduğundan bir köşede sızıp kalırdım, ta ki annem gelip uyandırana kadar.

Büyüyünce sanki o tatlı rehavetten çıktık değil mi? Şekerleme uykuları da geride kaldı. Huzurlu, tatlı bir yorgunluk ve şişmiş karnımızla daldığımız rüyalar…

Okumaya Devam Et

Crush Sites