Seyahat

İlk Durak: Pittsburgh, Philadelphia

“Bu hafta Memphis’e yol alıyoruz” diye yazmıştım. O son yazının üstünden ne kadar çok zaman geçmiş meğerse! Babam “Tatil yazını bekliyoruz, hadi!” diye uyarmasa belki de bu yazıyı yazmayı hep erteleyecektim.

Aslında tembellik üzerine bana buradan konu çıkar!

Bir önceki yazılarımda belki okumuşsunuzdur, bu sene uzun bir süre Türkiye’de bulundum. Çok kötü bir vesileyle olsa bile ailemi görme şansım oldu. Annemle, babamla, İdil’imle doyasıya vakit geçirdim. Küçük Alina’nın (kuzenim Dilara Ablamın miniği) doğumuna bile şahit oldum. Kedilerimi doyasıya sevdim, babaannemin hikayelerini ses kaydına bile aldım! Kuzenim Tutku’nun okulunu gördüm, hatta Koç Üniversite’sinin öğrenci barında ben, o, Eda takıldık bile. Tabi ki bu iki ay boyunca eşimle yüz yüze vakit geçirme şansım olmadı. Hatta baya burnumda tüttü bile diyebilirim.

İşçi bayramı vesilesiyle bana 2 gün tatil olması ve eşimin yıllık izinlerinin birikmesi dolayısıyla şöyle enteresan bir yolculuk yapalım dedik. Planımıza göre New Jersey’den Nashville, Tennessee’ye gidene kadar toplamda 3 gece mola verecektik. Nashville’de öğleden sonrayı ve akşam üzerini geçirecek ve Cumartesi gece geç saatte otele giriş yapacak, Pazar sabahı Memphis’de uyanacaktık. Böylece Salı sabahı dönüş yolculuğuna başlayana kadar hem çok merak ettiğimiz Memphis’i görecek, yemeklerine ve müziğine doyacak, hem de uzun süreli bir mola (iki gün aynı otelde kalmak uzunsa eğer!) verecektik. Salı gününün tamamını dönüş yoluna bırakacak, o gece kendi yatağımızda uyanıp, Çarşamba gününü evde tembellikle değerlendirecektik. Düşündüğümüz gibi de oldu. Güzergahı bir güzel çizdik ve şansımız yaver gitti, yolculuğu kazasız belasız tam da istediğimiz gibi geçirdik. 6 gün sürecek yolculuğumuzun ilk durağı Pittsburgh’du.

İşte Perşembe akşam iş çıkışı başlayan yolculuğumuzdan bir kare. Güneş batarken biz yollarda:

 

Cuma sabahı erken saatte uyandık ve kahvaltı yapmak için yollara düştük. Açıkçası eğer her yeri görmek istiyorsak, Memphis’e gidene kadarki tüm duraklarda en verimli şekilde zaman geçirmek zorundaydık. Bu yüzden şansımızı Strip District’e bulunan Pamela’s Diner’dan yana kullandık. Krep hotcakeleriyle ünlü bu küçük dinerın müdavimi olan Obama yanılıyor olamaz diye düşündük!

Ayrıca Strip District şehrin en renkli yeri diye okuduğumuz için, kahvaltı sonrası graffitilere, antikacılara ve belki birkaç müzeye şöyle bir göz atabilme şansımız olabilirdi. İşte Pamela’nın ünlü krep hotcake’i ve yanında Amerikalıların patates ve soğanla kavurarak yaptıkları çok yararlı(!) hash-trash:

Strip District’ten birkaç kare:

 

 

 

 

Amerika’da her şehirde olduğu gibi burada da şehir merkezinde iş yerleri ve şehrin geri kalanına görece yüksek binalar vardı. Strip District’e giden yollar İstanbul’u aratmıyordu! Ne kadar çok tepe ve tümsek olduğuna inanamazsınız!

Strip District ise bana henüz gelişmekte olan Brooklyn gibi göründü. Gelişmekte diyorum çünkü kısa yürüyüşümüz boyunca yeni açılan iş yerleri ve henüz tadilatta olan birçok binaya rastladık.

Ulusal tatil dolayısıyla birçok yer kapalıydı ve insanların çoğu sanıyorum ki Cuma sabahı olması sebebiyle ya işlerindeydi ya da evlerinden dışarı çıkmamışlardı. Güneşli ve kalabalık bir günde burası daha neşeli bir yer olabilir diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Ayrıca, sokak aralarında ve ummadığınız köşelerde birileri göz zevkiniz için mutlaka bir sanat eseri yerleştirmiş. Bu açıdan bakıldığında gerçekten Bushwick, Brooklyn’i ya da Hudson, New York’u anımsatıyor. Eğer yeni bir iş fikriniz ve hippie bir ruhunuz varsa burayı mutlaka ziyaret etmeniz gerek!

Bir sonraki durağımız Columbus, Ohio’ya doğru çıkarken aklımız hala Pamela’nın kreplerindeydi!

 

 

Bunları Da Beğenebilirsin

Yorum Yok

    Yorum Yazın